İsterseniz gelin bu konuyu biraz daha derinden, ama aynı zamanda sade ve içten bir şekilde ele alalım. Çünkü mesele sadece iki kişinin anlaşamaması değil. Bu bir toplum meselesi. Bu bir enerji meselesi. Bu bir inanç meselesi. Bu bir insanlık meselesi...
Eskiden insanlar daha çok konuşurdu. Daha çok göz teması kurardı. Sohbetler samimiydi, paylaşım vardı. Şimdi ise herkes elinde telefon, gözler ekrana sabitlenmiş. Çocuklar çizgi filmlere, yetişkinler dizilere, sabah programlarına, realite şovlara hipnotize olmuş gibi. Kimse kimseyle gerçekten iletişim kurmuyor.
Bu bir tesadüf mü sizce?
Hayır, bu bilinçli bir yönlendirme. Çünkü insanlar ekran başındayken savunmasızdır. Beynimiz özellikle televizyon izlerken "theta frekansı" denen bir bilinç durumuna geçer. Bu durumda zihnimiz, gerçek ile hayal ürünü arasındaki farkı ayırt edemez. Bilinçaltımız her izlediğini bir deneyim gibi kaydeder.
Yani siz bir dizide ihaneti izlediğinizde, dramı, mutsuzluğu izlediğinizde, aslında bu senaryolar sizin bilinçaltınızda "normal" hale gelir. Ve sonra bir bakmışsınız, siz de gerçek hayatta o enerjileri çağıran davranışlar sergilemeye başlamışsınız.
Bir de işin görünmeyen ama çok etkili bir boyutu var: Subliminal mesajlar. Yani bilinçaltına gizlice gönderilen telkinler. Bunlar kimi zaman bir kelimeyle, kimi zaman bir görüntüyle, kimi zaman bir sahnedeki arka planla verilir. Siz farkında bile olmazsınız. Ama beyniniz kaydeder.
Bu mesajlar zamanla sizde beklentiler oluşturur. Sürekli "daha iyisini" aramaya başlarsınız. Eşinizle olan ilişkinizdeki küçük pürüzler bir anda koca bir dağa dönüşür. Çünkü bilinçaltınız artık farklı bir gerçekliğe inanmakta ve sizi oraya yönlendirmektedir. İşte tam da bu noktada evliliklerdeki uyum bozulur.
Empati kurmak zorlaşır. Sabır azalır. Herkes birbirinden "mükemmel" olmasını bekler. Çünkü o dizideki adam öyleydi. Çünkü o programdaki kadın hiç hata yapmıyordu. Oysa hayat öyle değildir. Ve bu beklentiler beraberinde mutsuzluğu, huzursuzluğu ve sonunda da ayrılığı getirir.
Şeytan deyince birçoğumuz irkiliriz. Ama şeytan kavramı sadece dini bir varlık değil, aynı zamanda bir sistemdir. İnsanları sevgiden, empatiden, sadakatten uzaklaştıran her şey şeytani bir düzendir. Ve bu düzenin en büyük aracı medya ve dijital içeriklerdir.
İnsanlar artık ekran karşısında büyülenmiş gibi yaşıyor. Bu bir tür trans halidir. Ve bu trans hali, telkinlere en açık olduğumuz andır. Tıpkı bir büyü gibi. Evet yanlış duymadınız: Telkin de bir tür büyüdür. Yani her gün ekran başında maruz kaldığınız binlerce kelime, görüntü, sahne, aslında sizi siz olmaktan uzaklaştıran birer telkindir.
Bu yazıyı okurken bir an durun ve sorun kendinize:
Ben gerçekten kimim?
Ne zamandan beri kendi kararlarımı değil, bana telkin edilenleri yaşıyorum?
Bu hayatta gerçekten ne istiyorum?
Cevaplar kalbinizde. Kalbiniz sevgiyle doluysa, birini yargılayamazsınız. Eleştiremezsiniz. Dedikodu yapamazsınız. Çünkü kalpte sevgi varsa kibir yoktur. Öfke yoktur. Kıskançlık yoktur.
Peki bunlar varsa?
O zaman artık bir dur deyip, yönünüzü değiştirme zamanınız gelmiş demektir.
Bu noktada kutsal kitabımıza kulak verelim:
"Biz kaderinizi kendi çabanıza bağlı kıldık." — İsra Suresi 13
"Biz bütün pislikleri aklını kullanmayanlara bıraktık." — Yunus Suresi 100
Yani Allah bize özgür irade vermiştir. Akıl vermiştir. Duygu ve düşünce kapasitesi vermiştir. Ve bu armağanlarla bize kaderimizi şekillendirme gücü vermiştir.
Eğer biz kendi aklımızı kullanmaz, başkalarının yönlendirmelerine teslim olursak, işte o zaman başımıza gelenlerin sebebi biz oluruz. Çünkü seçim bizdedir. Her seçim, yeni bir kaderin kapısını açar.
Evlilik kolay değil, elbette zor. İnsan iki ayrı dünyanın birleşimiyle oluşan bir yolda yürürken elbette ki tökezler. Ama unutma, her tökezlemek düşmek değildir. Bazen durmak, yeniden yön bulmak içindir.
Eşinle geçinemiyor olabilirsin. Sürekli tartışıyor olabilirsin. Uzaklaştığınızı hissediyor olabilirsin. Ama çözüm her zaman ayrılmak değil. Bazen sadece biraz ara vermek, bir nefes almak, terapiye gitmek, birlikte kitap okumak, birlikte sessizce oturmak bile yeterli olabilir.
Unutma, sen değiştiğinde her şey değişir. Sen sevgiyi seçtiğinde evin enerjisi değişir. Çünkü enerji bulaşıcıdır. Negatif bir bakış, tüm odayı kasvetle doldurabilir. Ama bir tebessüm, bir teşekkür, bir sarılma tüm karanlığı silebilir.
Boşanmanın en sessiz mağdurları çocuklardır. Her ne kadar onlara "anne baban seni çok seviyor" deseniz de, çocuk bir ayrılığın enerjisini iliklerine kadar hisseder. Kendi dünyasında bunun nedenini arar, çoğu zaman kendini suçlar.
Ve büyüdüğünde ne olur?
Ya evlenmekten korkar. Ya da aynı döngüyü tekrarlar. Çünkü rol model olarak gördüğü şey, sevginin sürdürülemeyeceği, ailelerin dağılabileceğidir.
Yani siz sandığınızdan çok daha fazlasını miras bırakıyorsunuz çocuklarınıza. Mal, mülk değil; enerji, inanç ve davranış mirası...
Şimdi elinizi kalbinize koyun ve kendinize sorun:
Eşimle neden evlenmiştim?
Hangi duyguyla yola çıkmıştık?
Şimdi bu yolda yürürken neyi kaybettik? Empati mi? Sevgi mi? Vakit mi?
Eğer cevabınız "vakit"se, bilin ki bu telafi edilebilir. Çünkü hala hayattasınız. Hala yan yana oturabiliyorsunuz. Hala bir sarılma, bir dokunuş mümkün.
Bu yazıyı eşinle paylaş. Ona bir sarıl. Birlikte ağlayın. Birlikte susun. Ama birlikte olun. Çünkü bu işin kazananı yok. Ama sevgiyle yenilenen çok...
Unutma, ne sen suçlusun ne de o. Sadece hayat bazen hızlı akıyor. Ve biz bu akışta savrulabiliyoruz. Önemli olan yeniden birbirimize tutunabilmek.
Şimdi yeni bir seçim yap. Bugün pozitif bir şey yap:
Eşine sevgiyle bak.Göreceksin ki bu küçük eylemler, büyük değişimlerin başlangıcı olacak.
Hayat zor, evet. Ama sevgi varsa her şey mümkün. Işık varsa karanlık kaçar. Ve en büyük ışık senin içinde. Bunu unutma.
Kalbini temizle, zihnini arındır, enerjini yükselt. Bu senin elinde.
Boşanma bir son değil. Ama bazen sevgiyle kalmak, en devrimsel eylemdir.
Seçim senin.
Şimdi karar ver: Karanlığa mı hizmet edeceksin, yoksa sevgiyle ışık mı olacaksın?
Boşanma ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu
Boşanmanın ruhsal travmayla ilişkisini derinlemesine incelemek istersen, aşağıdaki yazıya göz atmanı öneririz.
✍️ “Bunu Hayal Ettim Ama Olmadı...” Dürüst olalım. Belki de bir noktada sen de şunu …
0 Comments